Sadece başak burcu olmam nedeniyle değil bu sevgi. Bir hali, özlüce ve kestirmeden bu denli anlaşılır anlatan sapsade bir açıklama olmasındandır bu lafa değer verişim.
Başaklar…Buğday tanesinden çillenir. Tek bir taneden. Toprağa düşen bir tek taneden. Topraktan baş verir. Herkesin ezdiği, üzerine basıp geçtiği; ama herkese cömertçe her şeyini veren topraktan. Hani Mevlana demişti ya “Toprak gibi tevazu” derken.
Yağmur yer dikilen o tek tane.
Islanır yağış mevsiminde Sonra güneş çıkar, toprak ısınır. Cemreler
düşer havaya, suya, toprağa. Bahara uzanır günler; çiçekler açarak, taneler
filizlenerek. O tek tane hesabını tutar günlerin, güneşini, fırtınanın.
Başak, olgun başak olma yolculuğunu tek başına başaramaz. Önce
topraktan baş verip yeşil filizini gösterir, karanlıktan gün ışığına uzayarak.
Sonra da önce bereketli yağmur sularının altında ardından yakıcı güneş
sıcağında sabırla bekleyerek yol alır; eğik duran dolu başak olma serüveninde.
Önceleri cılız bir yeşil olan hasat vaktinin buğday sarısı tanelerini taşıyan saplar, boy atar gün be gün güneşin altında.
Dolgun yeşil başaklara dönüşürler rüzgarla kavga ederek, yağmurda köklerine su
yürüyerek, doluda tanelerini sakınarak. Soğuk
da görürler sıcak da. Temmuz sıcağı altında yeşili solar, buğday sarısına çalar
giderek.
Tek başak tanesinden onlarca tanenin oluştuğu buğday saplarının rüzgarda salınmaları, eğilmeleri bir ahenktir uzanıp giden gökyüzü altında yayılıp giden uçsuz bucaksız tarlalarda. En zarif eğiliştir başakların dalgalanması. Yeşil başaklar, esintinin eğdiği yöne renk oyunlarıyla bezenmiş dalgalar oluşturarak yatarken, olgun başaklar dopdolu başlarının ağırlığını taşımakta güçlük çeken ince gövdeleri üzerinde başlarını bükerler, rüzgar olsa da olmasa da. Sessiz bir saygı içindedirler hep eğik duruşlarıyla; en saygı duyulacak nimetlerdenken buğdaylar oysa.
Olgun başak eğik durur; dik durmaz. Çünkü doludur. O eğiklik de
doluluğundandır. Doluyla boş bir olur mu desek yeridir o eğikliği anlatmak
için. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu”
ayetini yaşar gibi.
Dolu insanla boş insan farkı elbette mecazi bir yakıştırmadır. Doluluk bilgide, öğrenmişlikte, görüp geçirmişlikte, görüp geçirmişliğin çıkarımlarını kullanmakta, insan olunduğunu, insanı insan yapan özellikleri unutmadan yaşamakta; insan kimyasının yakıcı, söndürücü, sulayıcı, delici, onarıcı pek çok nitelikten oluştuğunu peşin peşin kabul etmektedir.
Eğik durmak ne eğikliktir ne ezikliktir. Karşıdakine hürmettir.
Karşıdaki her zaman olgun bir başak olmayabilir.
İnsan vücudunun dörtte üçü sudan oluşuyor. Kimyamız böyle.
Her insanın suyu ayrı pınardan çıkar. Kaynaklar bir değildir. Kimi kaynağın suyu ekşi, kimi kaymağın suyu şeker gibi, kimi kaynağın suyu acı mı acıdır. Hatta zehir gibi olanları da bulunur.
Yeşil başak dimdik durma özelliğindeyken, güneşin altında kavrula kavrula karınlar doyurmak üzere tanelerini büyüten sarı başaklar, dik durmayı çoktan bırakmışlardır.
Bir orakla destelere dönüşecek olan olgun başaklar, olgunluğunu sadece renklerinden değil doluluklarını gösteren, bükülmeksizin eğilmeleriyle de anlatırlar.
Toprağa düşmüş; yağmuru, doluyu dayak yercesine tanımış; üstüne basıp ezen acımasız ayakların altında çiğnenmiş; buğday tarlasında dolanırken sırf eğlence niyetine sapını ağzında tutmak için başını bir anda gövdesinden koparan hoyrat elleri görmüştür onlar.
Kasketinin altındaki yüzü erkenden kırışmış, güneşin sıcağında yüzü gözü tere bulanmış çiftçinin geçim kaynağı olduklarını alasından bilir başaklar. Eğer iyi bir hasat olursa mutluluğu, düğünleri, doyan karınları; eğer dolu, sel, kuraklık olur da hasat kötü giderse kurak toprağa düşen gözyaşlarını görmüştür.
Başaklar bükülmezler, eğilirler bu yüzden.
Onları olgunlaştıran, dopdolu, tane tane yapan toprağa, havaya, suya, yağmura; eken, diken, biçen ellere; öğüten değirmene; hamur yapan anaya; ekmek yapan fırın işçisine eğilirler saygıyla.
Başağın olmuşluğu, havadan, sudan, insan elinden yontulur. Bunu bilir başaklar. Bu yüzden olgunlaştıkça eğilir saygıdan. Olgunluğunu sağlayanlara eğilir sessiz ya da rüzgarda dalgalı yatışlarıyla, hafiften bir mırıltıyla
Olgunluk, doygunluk getirir. Bu gurur yeter başaklara.
Buğday sarısı renginden, eğik duruşuna kadar anlatır görüntüsü olgunluğunu dolu başakların. Daha söze gerek var mıdır dik durmak gibilerinden?
(Her hakkı saklıdır)
Yazınızın ilk cümlesi benşm de çok sevdiğim bir söz. Sık sık aklıma gelir, tam tersi durum ve kişiler günümüzde biraz arttı belki de ondan. Fotoğraflar çok güzel, buğday hikayesi diye bir yazı yazmak geldi içimden bu yazıyı okuyunca. Hem bereket hem etrafında dönen bir yaşam kültürü.. Elinize sağlık...
YanıtlaSilÇok anlamlı, eğitici de bir söz. Tuttum yazı yazdım onunla başlayarak söze :)))
SilKeşke o yazıyı okuyabilsek. Buğday hikayesini :)